Günümüzde prestij olarak konumlandırılan binaların inşaat aşamasında bir çok uluslar arası sosyal kuruluşlar tarafından ve özellikle son yıllarda yenilenebilir kaynaklı yapılara odaklı olarak binalara sertifika verilmekte. Ülkemizde ve bir çok gelişmiş ülkelerlerde, BREEAM, LEED gibi yüksek prestij kazandıran sertifikalara yapının inşaat aşamasında ciddi bir bütçe ayrılmaktadır. Süreç aşamasında sadece akredite kuruluşun denetimi değil aynı zamanda inşaatta kullanılan malzemenin amacına uygun olarak imalatı, nakliyesi ve montajı da çok önem arz etmektedir. Bu kadar detaylı bir mühendislik sonucu ortaya çevreyle dost uzun yıllar hizmet verecek sürdürülebilir yapılar ortaya çıkarken aynı zamanda yatırımın geri dönüşü daha kısa ve karlı olarak sonuçlanmaktadır.
Madem ki sürdürülebilirlik sertifikalarına yatırım yapılıyor, neden buna ilave olarak iş güvenliği sertifika süreci de eklenmesin?... Ülkemizde ve dünyada, tüm detaylı analizler, proje ve bütçe çalışması yapılıyor ama iş güvenliğinin rutin kontrolü dışında ekstra bir önlem ve yatırım yapılmamaktadır. Yapan kuruluşlarda tamamen sosyal sorumluluk bilinci ile yapıyor. Tabii ki amaç sosyal sorumluluk ama bu sorumluluktan öte imalatı yapılan yapı haricinde, inşaat, proje ve kontrol firmalarının reklamını sağlamaktan ibaret. Bir sonraki ihaleyi almak için iş güvenliği raporları etkili olmakta. Mevcut sistem, ortaya çıkan yapıya ilave bir prestij veya katma değer sağlamıyor.
Mevcut düzende, inşaatlarda herkesin hedefi sıfır kaza. Kaza sırasında yaralanmalar ve ölümler olurken inşaat firmaları ve yetkili çalışanları maddi ve manevi olarak cezalandırılmakta. Bu süreç tamamıyla çok doğru. Tam tersi olarak da sıfır kaza olan inşaatlarda, proje, inşaat ve kontrol firmaları da bu sıfır kaza sürecini referansları arasına almakta çok haklı. Diğer taraftan ortaya çıkan yapıyı satın almak isteyen vicdanlı yatırımcılar ise, iş kazası olmuş bir yapıyı almak istemekte tereddüt etmektedirler. Tereddütlerinde ise son derece haklılar.
Bir yatırımcı iş kazası olmamış bir yapıyı almak veya yapıyı kullanacak malikler iş kazası olmamış bir yapıda oturmak ister. Biraz daha samimi olmak gerekirse ben oturduğum binanın inşası aşamasında 10 kişini öldüğünü bilsem, böylesine bir iş kazası olmuş bir yapıda oturmam. Biraz daha fazla ücret ödeyip iş kazası olmamış bir yapıda oturmak vicdanen beni rahatlatır.
Eminim benim gibi düşünen çoktur. Süreci nasıl değerli bir hale getirerek düzene sokabiliriz diye kendimize sorarsak aklıma gelen ilk fikir, yeşil bina sertifikalandırma sürecinde olduğu gibi, kazasız iş süreçleri sertifikalandırma gelmektedir.
Kazasız binalar, inşaat aşamasında emeği geçen tüm paydaşlara, özellikle de çalışanlar değer yaratırken, yapının inşaat aşamasına iş güvenliği (sıfır kaza) sertifikalandırma süreci eklenmesi halinde yatırımcısına da fazladan değer katacaktır.
Bu durumda, devlete, sektörün kanaat önderlerine ve eğitimcilerimize çok iş düşüyor. Ülkemize ve Dünyamıza, geçerli ve yüksek prestijli iş sağlığı ve güvenliği sertifikalandırma süreci kazandırılmalı.
Gerekli desteği görmesi halinde, ülke kazançlı, proje kazançlı, çalışan kazançlı ve yatırımcı kazançlı çıkacaktır.
Ömür Yılmaz
Uzun yıllar Tesis Yönetimi sektöründe olan birisi olarak, bilgi, deneyim ve tecrübelerimi sektöre gönül verenlerle paylaşıyorum.
Yorum Gönder
Teşekkürler.